Sinemanın büyüklüğünü idrak ettiğim yapımların başında gelir Majid Majidi’nin Cennetin Rengi adlı dramatik hikayesi.
Doğuştan görme engelli bir çocuk olan Muhammed, körler okulunda yatılı olarak okumaktadır. Yaz tatili nedeniyle çocuklar evlerine dağılır. Hiç istemediği halde babası onu alır ve köylerine götürür. Yeni bir evlilik arefesinde olan baba engelli bir çocuğun bu evliliğe engel teşkil ettiğini düşünmekte ve ondan kurtulmaya çalışmaktadır. Yol boyu vicdanı arasında gider gelir. Nehir kenarında verilen molada onu nehire atabileceği yönünde fikirler uyandıracak kadar acımasız görünmektedir. Bu teklifini Muhammed’in çok iyi anlaştığı ninesine açar. Onun kör bir marangozun yanında çalışmasının iyi olacağını söyler. Ninesi bu teklifin daha çok kendisi için iyi olacağı yönünde cevap vererek gerçek niyeti yüksek sesle dillendirir. Vicdanı ile babalık duygusu arasında gidip gelen adamın psikolojisini en iyi nehir kenarında traş olduğu sahnede, kırık aynadan kendine baktığı sahne verir.
Bizlerin fark edemediği doğaya ait bir çok detayı bize gösteren bir çocuktur Muhammed. İsmi gibi çok iyidir, yücedir. bu isim ona sanki bu nedenle verilmiştir.
Tahran şehrinin gri binalarından uzandığımız köy yolunda filmin başka bir boyuta geçtiğini hissederiz. Otobüste giderken rüzgarı yakalamaya çalışan Muhammed’in, tarlada başaklarla ilişkisi, nehir kenarında taşlarla oynarken okuduğu sesler bize gösteriyor ki (dua gibi), görmek için bakmak yeterli değildir. Filmi bütünleyen müzikleri de Mohsen Namjoo’ya ait olduğunu ekleyelim.
‘HERDEM’